Zeus’un çocuklarından biri olan Halys yani Anadolu’nun en uzun akarsuyu olan bugünkü adıyla “Kızılırmak” ile başlayalım. Kızılırmak ve diğer su kaynakları konusunda Yrd. Doç. Dr., Veli Ünsal (Ahi Evran Üniversitesi) ‘ın bir makalesinden ve yerli yabancı bazı akademik makalelerden yararlandım.[1]
Kızılırmak’ın doğduğu dağlar, Orta Anadolu yaylası ile dağlık Doğu Anadolu arasında bir coğrafi geçiş bölgesidir ve oldukça engebeli bir topografik yapıya sahiptir. Kulmaç-Tecer dağ silsilesi coğrafi olarak Anadolu’nun çok önemli iki havzası olan Kızılırmak ve Fırat havzalarını birbirinden ayırır. Yukarı Kızılırmak havzasını kuzeyden Tekeli Dağı, Dumanlı Dağ, Yıldız Dağı, Çamlıbel Dağı ve Akdağlar, güneyden Beydağ, Karababa Dağı, Gürlevik Dağı, Tecer Dağı, Kulmaç Dağları, Sekidede Dağı ve Hınzır Dağı çevreler. Kızılırmak havzasının kuzeyden sınırlayan dağlar, Doğu Karadeniz dağlık kesimi ve Kelkit havzasını bakır, gümüş, kurşun ve çinko yataklarının güney uzantılarıdır ve buralardaki bazı maden yatakları MÖ. 3. binden itibaren kullanılmıştır. Kızılırmak havzasını güneyden sınırlayan dağlar da Divriği-Kangal Gürün demir yataklarının kuzey uzantılarıdır. Kızılırmak, Sivas ili İmranlı ilçesinin doğusundaki Kızıldağ’dan (3025 m.) dan başlayarak Karadeniz’e ulaşana kadar yaklaşık 1355 kilometre yol alır.
Sivas’ın İmranlı, Zara ve Hafik ilçelerinden sonra güneybatıya yönelen ırmak, Kayseri ili sınırlarına girdiğinde dar bir vadide akışını sürdürür. Nevşehir ili Avanos ilçesine kadar yine aynı doğrultuda yoluna devam eder.
Avanos’tan sonra Gülşehir’e kadar doğu-batı doğrultulu ilerleyen nehir, Gülşehir’den sonra yönünü kuzeybatıya Kırşehir platosuna çevirir. Bu yörede vadisi genişleyen ırmak yer yer ova görünümüne bürünerek Hirfanlı Baraj Gölünü oluşturur.
Bir süre kuzey yönünde akan Kızılırmak, Kırıkkale sınırlarına girdikten sonra kuzeydoğuya yönelir ve bu bölgede en uzun kollarından biri olan Delice’yi sularına katar. Bu bölgeden sonra kuzeybatıya yönelerek Çorum sınırlarına girerek Osmancık ve Kargı ilçeleri yakınlarında keskin dirsekleri yapar. Önce Devrez Çayını, sonra ise Gökırmak’ı alarak akışını sürdürür ve Bafra ovasında denize dökülür.
Kızılırmak ana kolu üzerinde; Derbent Barajı, Altınkaya Barajı, Boyabat Barajı, Obruk Barajı, Kapulu kaya Barajı, Kesik köprü Barajı, Hirfanlı Barajı, Bayram hacılı Barajı, Yamula Barajı, Sedilli Barajı, Müslimabad Barajı ve İmranlı Barajı olmak üzere 12 adet baraj bulunmaktadır. Kızılırmak havzası, 28.185,5 km²’lik alanı ile Türkiye Cumhuriyeti topraklarının yaklaşık %11’ini kapsamaktadır.[2] Kızılırmak yan kolları üzerinde ise 229 adet baraj/gölet mevcuttur. 136 yeni baraj/gölet yapımı planlanmaktadır.
Kızılırmak’ın suladığı topraklar eski adıyla Halys, Anadolu’daki ilk uygarlıkların görüldüğü alanlardır. Adını içerisinde tuz ve jips bulunan genellikle kızıl renkli, kumlu-killi topraktan almaktadır. Anadolu’nun ortasında yer alan Kızılırmak Hititler tarafından “Marasantiya” , antik kaynaklar tarafından ise “Halys” adıyla anılmıştır. Kızılırmak’ın en önemli kolu antik kaynaklarda Kappadoks olarak bilinen “Delice” çayıdır. Kızılırmak’ın ismi ile ilgili en aydınlatıcı bilgilere antik yazarlardan Amasyalı Strabon’da rastlanır. Strabon, Kızılırmak’ın adının anlamı konusunda şu ifadeleri kullanır:
“…Ksimene’de “halai” denen tuzlalar vardır. Irmağın buna izafeten tuz anlamına gelen Halys ismini aldığı zannedilmektedir…” (Strabon XII. 3, 39).
Hem Orta Anadolu hem de Doğu Anadolu Bölgelerinin arkeolojik haritasına bakıldığında Neolitik ve Kalkolitik devirlerden daha çok, özellikle Tunç Çağında yoğun bir iskânla karşılaşılır. Bu durum Anadolu’nun geneli için de geçerlidir. Bugünkü kadar olmasa da tarih öncesi çağların diğer dönemlerine oranla söz konusu bölgelerdeki nüfusun Tunç Çağının başlarında daha çok arttığı söylenebilir. M.Ö. II. bin yılın ortalarından itibaren Orta ve Doğu Anadolu’nun tarihî çağlarına ait yazılı belgelerin sayısı artmış ve her geçen gün artmaktadır. Bu dönemlerde Orta Anadolu’daki en önemli siyasî yapı Kızılırmak yayını kendine merkezî topraklar olarak seçen Hitit Devleti iken, Doğu Anadolu için ise Hurri memleketlerinden bahsedilir. Artık Hurrilerin merkezî bölgesinin Van Gölü sahası olduğu anlaşılmıştır. Orta Anadolu’da, M.Ö. I. binin başlarında ise, kendilerine su kaynaklarının olduğu alanı, Kızılırmak ve Sakarya havzalarını seçen Hititler ve Friglerle, Doğu Anadolu’da ise Hurrilerin oturduğu bölgeye yerleşerek güçlü bir krallık kuran Urartu Devleti ile karşılaşılır. Strabon eserinde Kızılırmak’tan şöyle söz eder.
“Bundan sonra Halys Irmağı’nın ağzına gelinir. Irmak “Halai” yakınından geçtiği için bu ismi almıştır. Kaynakları Pontos ülkesinin civarında Büyük Kappadokia’daki Kamisene’dedir ve batıya doğru çoğalarak akar ve sonra Galatia’yla Paphlagonia arasından kuzeye doğru dönerek, bu iki ülke arasındaki sınırıyla, Beyaz Syria’lıların (Kappadokia’lılar)ülkelerinin sınırını meydana getirir. Hem Sinopitis’te ve hem de Bithynia’ya kadar uzanan ve evvelce sözü edilen kıyının gerisindeki topraklarda gemi yapımı için olağanüstü elverişli olan ve kolaylıkla ihraç edilebilen kereste bulunur. Masa yapmak için kullanılan tahtayı bu ağaçlardan elde ederler. Bütün toprakları işlenmiş olan ve denizden biraz yukarıda bulunan bu ülke zeytin ağaçlarıyla kaplıdır” (Strabon XII. 3, 12).
Antik çağda Kızılırmak (Halys) konusunda ilginç hikâyeler anlatılır. Herodotos’un eseri Historiai’de Med kralı “Keyaksar” ile Lidya kralı “Alyattes”in ordularının M.Ö. 585 yılının 28 Mayıs günü Halys/Kızılırmak nehri kıyısında karşılaştıklarından söz eder. Bu savaş sırasında güneş tutulması meydana gelir. Tanrılarının savaş yapmalarını istemediğini düşünen krallar bunu uğursuzluk sayarak savaşa son verirler.[3] Heredotos’un anlatımıyla Halys bugünkünde farklı bir akarsu olarak anlatılır. Heredotos’un coğrafi bilgisinin kısıtlı olmasından kaynaklanan bu yanlışlık daha sonra kendisinden sonra gelen coğrafyacılar tarafından düzeltilir.
“…. Medlerin toprakları ile Lidyalıların toprakları arasında sınır, aslında Halys ırmağıydı ki, bu ırmak Ermenistan dağlarından çıkar. Kilikia’dan geçer, Matienleri sağına, Phrygia’yı soluna alıp, bu iki ülke arasında akar; bu ülkeleri geçtikten sonra kuzeye doğrularak Kappadokia Suriyelileri ile sol kıyıdaki Paphlagonia arasında sınır çizer. Demek ki Halys ırmağı hemen hemen bütün Asya’yı bir kıyıdan öbürüne kesmiş olur, bir yanda Kıbrıs adasının karşısına rastlayan kıyı, öbür yanda Karadeniz kıyıları. Burası bir çeşit boyun noktasıdır ve ayağına çabuk bir adam bu yolu beş günde alabilir.”
Amasyalı Strabon Halys/Kızılırmak’ı coğrafi konumuna uygun olarak anlatır:
“…. Irmak Halai yakınından geçtiği için bu ismi almıştır. Kaynakları Pontos ülkesinin civarında Büyük Kappadokia’daki Kamisene’dedir ve batıya doğru çoğalarak akar ve sonra Galatia ile Paphlagonia arasından kuzeye doğru dönerek, bu iki ülke arasındaki sınırıyla, Beyaz Syrialıların ülkelerinin sınırını meydana getirir… (Geographica, 12.3.12)”
Thales’in nehir yatağını değiştirerek, Kroisos ve ordusunun karşı kıyıya geçişi sağladığı ile ilgili bilgi modern araştırmacıların ilgilendiği bir diğer konudur. Thales, eğer Kroisos’un seferine katıldıysa, nehir yatağını değiştirecek bilgiye sahip bir kişi olarak görülmektedir (Greene, 1992: 105). Nevşehir’in Sarıhıdır köyünde, yer alan insan yapımı tünelin Thales tarafından açılmış olabileceği önerilmektedir (Gezgin, 2018: 185; Gilli, 2013).
Antik Yunan mitolojisinde akarsular genellikle Zeus’un çocukları olarak anlatılır. Halys de bir nehir tanrısı ve Zeus’un çocuğu olarak mitolojide yerini alır. Roma döneminde Paphlagonia bölgesindeki Gangra (ya da Germanikopolis) kentinin Julia Domna (Septemus Severis’in eşi) adına darp edilmiş sikkelerinde Tanrı Halys sakallı, üst kısmı çıplak, sola doğru yarı uzanır pozisyonda ve kamış dalı tutan sağ elini sağ yanındaki gemi pruvası üzerine, sol dirseğini ise içinden sular dökülen yan yatmış bir su testisi üzerine koymuş olarak tasvir edilmiştir. Nehir tanrılarının yarı çıplak ve belirgin bir biçimde bir teknenin küpeştesine uzanmış olarak tasvir edilmesine ek olarak ellerinde suları akan bir testi tuttuğu gözlemlenir. Bu da nehir taşımacılığının yapıldığının ispatı olarak kabul edilir. Antik çağlarda Anadolu’daki bir çok akarsuda nehir taşımacılığı yapıldığını yazılı metinlerde ve diğer arkeolojik kanıtlarda gözlemliyoruz. Ksenophon Anabasis eserinde, genişliği 2 stadion’dan az olmayan Halys nehrinin ancak teknelerle geçilebileceğini yazmıştır. Ancak antik metinlerde, Halys’in hangi kesimlerinde, ne tür teknelerle taşımacılık yapıldığı hakkında yeterli bilgi mevcut değildir.
Kızılırmak nehri konusunda kaynak araştırdığımda özellikle Osmanlı dönemine ait çok kısıtlı bilgiler olduğunu gözlemledim. Örneğin, Abdülmecid’in tahtta olduğu 1848 senesinde Gümüşkan Madeni Eski Müdürü Ahmed Bey, Kızılırmak Nehri üzerinde kayık işletilerek ulaşım ve nakliyenin kolay yapılması, barajlar kurularak tarım arazilerinin sulanması, nehrin çevresindeki ormanlardan kereste temin edilmesi ve bazı bölgelere zeytin ağacı dikilmesi gibi altı maddeden oluşan bir proje teklifi hazırlamış ve teklifi 112×53 cm büyüklüğünde bir harita üzerine işleyerek Ticaret Nazırı Süleyman Paşa’ya sunmuştur.
Ahmed Bey ayrıca teklifte nehrin su seviyesinin eşitlenmesi işinin kendisine verilmesi halinde, masraf adı altında herhangi bir miktar talep etmediğini de eklemişti. Karadeniz’den Kayseri’ye; Kayseri’den Sivas’a kadar nehir taşımacılığının bu proje ile mümkün olacağı, yapılan masrafların elde edilecek gelirle kolaylıkla karşılanabileceği, yılda hazineye beş bin kese kazandırılabileceği eklenmişti ancak her ne hikmetse proje hayata geçirilmedi.[4]
[1] Ünsal, Veli, Yrd. Doç. Dr., Ahi Evran Üniversitesi: Eskiçağda Anadolu Su Kaynakları : Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi • 28 / 2012
[2] Ahmet Buğra CAN , Davut YILMAZ: Kızılırmak Havzası Barajlarının Kuraklığa Etkisi, MAUN Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Dergisi,4(1), 1-10,2023
[3] Halys (Kızılırmak) – Livius
[4] Kaynak: Şahin, T., 2012. Osmanlı’nın Çılgın Projeleri, Yitik Hazine Yayınları, İstanbul.