Gündeme medyayı tarayarak bakıyorum :
Yeni bir yasa “cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın işlenen cinsel istismar suçunda,…” diye başlıyor. Son aylarda en önemli konu bu “cinsel” yasalar. Türk toplumunda artık saklanamayan sapık cinsel eğilimler olduğu gerçeği, yasalarla hukuki kalıplara uydurulmaya çalışılıyor. Kadına şiddet, pedofili, çocuk gelinler, vb. tüm bu hastalıklı eğilimleri yasalarla korumaya çalışan bir meclisle karşı karşıyayız. Başörtüsü tartışmalarıyla başlayıp çocuk tecavüzleri rezaletlerine kadar uzanan cerahatli ilişkilerin ortalığa saçılması belli ki birilerini rahatsız ediyor.
İkinci haber yine cinsel içerikli:
“Aksaray Güzel Sanatlar Lisesi bahçesinde öğretmen tarafından yan yana oturdukları ve uygunsuz harekette bulundukları iddiasıyla hakkında tutanak tutularak okuldan atılan ve iftirayı gururuna yediremediği için babasının otomobiliyle giderken, kapıyı açarak atlayan 17 yaşındaki Mihriban Şimşek tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti.”
Bu haber de toplumda artık yavaş yavaş kurumsallaşan “cinsel içerikli mahalle baskısı” örneklerinden. Genç bir erkekle genç bir kadının yan yana durmasını engelleyici önlemler dizisi. Bu yan yana durmanın cezası Aksaray’da gayretkeş müdür tarafından okuldan uzaklaştırma olarak verilmiş. Bazı yerlerde bunun cezası kırk değnek (kadına), sille tokat dövülmek(kadına), kurşunlanmak (kadına), vb. gibi çağdaş hukukla alakası olmayan uygulamalar olarak belirginleşiyor. Otobüste şortlu bir kadına tekme atan sapığın ceza almadan salıverilmesi de bireysel özgürlüklerin ve hayat tarzının iktidar tarafından kontrol edilmek istenmesinin habercileri. Algı yaratılıyor. Mini etek giyen, şort giyen kadın algısı. Hiç de hoş olmayan bir yöntemle algı operasyonu yapılıyor. Hukuk bireyi korumak istemiyor. Mevcut, yani yürürlükte olan anayasaya göre bu uygulamalar yasal değil. Cinsellik üzerinden bireylere baskı uygulanıyor. Kadına şiddet mazur gösterilmek isteniyor. Kuran kurslarına giden on on iki yaşındaki erkek çocuklara tecavüz eden hocalara ceza verilmiyor. “Bademleşme” deniyor ne demekse. Topyekun tüm bu sapıklıklara kılıf aranıyor. Cumhuriyet, demokrasi ve insan hakları ayaklar altına alınıp orta çağ karanlıklarına gönderme yapılıyor. İşin acı tarafı da çoğunluğun sesi çıkmıyor. Çoğunluk korkuyor.
TV’lerdeki tartışmalara hiç girmemek olmaz. Sözüm ona uzmanların tartıştığı açık oturumların ve dini programların baş konusu kadınlarda evlilik yaşı. Erkeklerde değil. Gündüz saatlerinde her kanalda saatlerce yayınlanan çiftleştirme seanslarını da ilave edersek TV programlarının neredeyse yarısından fazlası dini içerikli ve kimin kiminle nasıl eşleşeceğini düzenlemekle meşgul. Kim kime talipse hemen çiftleştirme eşleştirme potasına konuyor. Geriye ne kalıyor? Diziler.
Dizilerin konusu da farklı değil. Hastalıklı ilişkiler, hastalıklı yaşamlar. Buram buram cinsellik ve şiddet kokan kurgular. Gündemin geri kalan saatleri de yine şiddetin ve cinselliğin ön planda olduğu polisiye haberlerle ve siyasi “Primus inter Pares ” (1) masallarıyla dolduruluyor. Mevcut iktidarın hassasiyetleri özellikle göz önüne alınarak kurgulanan haberler, programlar ve dizilerle toplum bir yerlere doğru itiliyor.
Nereye?
Türk toplumunun cinselliğini ve kadın erkek ilişkilerini “medeni kanun” kapsamından çıkartıp “İslami şeriat” kapsamına almak isteyen “iktidardaki erkeklerin” baskısı giderek artıyor. Oysa ekonomik refahla ve vatandaşa hizmetle ilgilenmesi gereken iktidar vatandaşların bireysel özgürlükler kapsamına giren cinsel ve inanç yaşamı ile daha çok ilgileniyor.
Cumhuriyetin en büyük armağanı olan bireysel özgürlükler tehlike altında. Bu kesin. Baskı rejimi tüm kurumları yavaş yavaş sarıyor.
Yukarıdaki güzelim fotoğraf ile bu yazının ne alakası olduğunu soracak olanlar için şöyle bir cevabım var.
Cumhuriyet rejiminin sonbaharını yaşıyoruz aslında. Bireysel hak ve özgürlükler sararıp soluyor.
Baharı beklemekten başka bir çare yok..
(1) Latince bir terim olup eşitler arasında birinci anlamını taşıyor. (Helence : Πρῶτος μεταξὺ ἴσων, prōtos metaxỳ ísōn). İng: first among equals.
Bir kurumda kişinin teknik anlamda diğerlerine eşit olduğunu ama diğerleri tarafından özel bir önem veya otoriteye layık görüldüğünü belirtir. Bazı durumlarda, grubun gayri resmi veya gizli lideri anlamında da kullanılır.