Bugün Köprüçay olarak bilinen Eurymedon, antik çağda kutsal kabul edilen, tapınılan bir tanrı idi. Nehir tanrıları hemen hemen her coğrafyada görülen bir tapınım biçimi olarak karşımıza çıkıyor. Nehirler ve dağlar kutsal alanlar olarak yıllar boyunca insanların inanç dünyasında yerlerini almışlardır. Sadece Anadolu’da, aralarında Euphrates, Halys, Hermos, vb. gibi önemli Anadolu akarsularının bulunduğu yirmi iki kutsal nehir ve nehir tanrısı biliniyor.(1)
Eurymedon eski Yunancada kelime anlamı olarak “geniş” ve hükümdar” kelimelerinin birleşiminden oluşuyor. Bir tanrı olarak da Olympos panteonunda önemli bir yere sahip. Pisidia platosunda en yüksek dağlar Kuzey Toroslar kütlesinin içinde yer alan “Anamas” Sıradağlarıdır. (2) En yüksek tepesi yaklaşık üç bin metre ile Dipoyraz adı da verilen, artık milli park kapsamına alınan Dedegöl (2998), daha sonra çevredeki diğer Davraz (2637), Barla Dağı (2798), Sultan Dağları, Tota Dağı, Kızıldağ, gibi dağcıların tırmanış etkinlikleri düzenledikleri zirveler olarak karşımıza çıkar. Bu bölgedeki en önemli kanyonlar ise Köprülü Kanyon, Yaka Kanyonu ve Tazı kanyonu’dur.
Eurymedon (Köprüçay) işte bu sıradağlardan iki kol halinde doğar. Birincisi “Timbriade” Antik kenti yakınındaki Zindan Boğazından bir dere olarak akar, ikinci kol ise Dedegöl Dağından doğup Seyrek Dağı güneyinde Olukluköprü’ de birinci kolla birleşerek yer yer genişliği üç yüz metreye kadar ulaşan devasa bir nehir olur. Antik Çağda Aspendos antik kenti içinden geçerek Akdenize ulaşan nehirde ticaret ve savaş gemilerinin de faal olduğu bilinmektedir.
Nehrin kutsallığını ve kutsal alanın da bugünkü Zindan Mağarası’nda bulunduğunu 1977 yılında yapılan kazılarda bulunan nehir tanrısı Eurymedon heykelinden anlıyoruz. “Şeker Mermeri” olarak bilinen kristalize mermerden yapılan heykel, uzun saçlı genç bir erkek görünümündedir ve nehir tanrısı Eurymedon’a ithaf edilmiştir. Bugün Isparta Müzesi’nde sergilenmekte olan heykel; kısmen tahrip olmuştur. Heykelin ayak ucunda bulunan ithaf yazısında açıkça Eurymedon’a gönderme yapılır ve Attalos’un büyük torununun kentin idarecisi olduğu da belirtilmektedir. Heykel MS. 150 yıllarına tarihlenmektedir. Anlaşıldığı kadarıyla Zindan Mağarası civarındaki kutsal alan, çevre kentlerden gelen “hacı”lar için de çok önemliydi. Eurymedon tapınımının ne zaman başladığı, nasıl bir ritüelle, hangi günlerde ve ne kadar sürdüğü konusunda bir bilgimiz yok.
Strabon, Pisidia’nın önemli kent devletlerinden örneğin Selge Antik kentinden söz ederken Eurymedon (Köprüçay) ve Kestros (Aksu) akarsularından ve bu akarsuların oluşturduğu sarp kanyonlardan ve derin vadilerden de söz etmiştir. Selge’nin ne kadar mükemmel bir doğal savunmaya sahip olduğunu vurgulamak istemiştir. Bugün Zerk köyüne gidenler antik kent kalıntılarını ve konglomera kayalıklarıyla kaplı sarp geçitleri kolaylıkla görebilirler.
Kış aylarında Pisidia platosunda Pamphyllia ovasında her yerden sular fışkırır. Anamas Sıradağlarının eriyen karları, kış derelerinden akıp Eurymedon ile birleşirler. Bu görsel şölen belki de siyah beyaz fotoğraf için daha uygun olabilirdi ama yine de yaz mevsiminde turkuaz rengini alan bu kutsal suların kendine özgü bir renk kuşağı oluşturduğunu söylemeliyim.
Bu kış mevsiminde tam olarak da 29 Ocak 2019 ‘da Eurymedon Savaşı’nın yapıldığı yeri görmek üzere yola çıktım. Tarih notlarıma baktım “The Battle of Eurymedon” olarak not almışım. Charles Texier, Fellows gibi gezginlerin de sözünü ettiği Eurymedon nehrinin denize yakın kıyılarında, Aspendos yakınlarında gibi kesin olmayan ibareler var. Zaten savaşın hangi yılda cereyan ettiği konusunda da iki farklı tarih veriliyor: MÖ. 469 ve MÖ. 466.
Hangisi doğru? Taraflar kimler? Persler yani Med krallığının yıkılmasından sonra kurulan Akhamenid Krallığı ve tüm Makedonya ve Anadolu kent devletlerinin katılımı ile kurulan Attika Delos Deniz Birliği.
Her şey MÖ. 550 yıllarında General Harpagos komutasındaki Akhamenid Pers ordularının, uzun süredir gözlerini diktikleri zengin Lidya Krallığı’yla girdikleri kampanyada yenilgiye uğratmasıyla başladı. İşin ilginç tarafı ise Lidya Kralı Kroisos ‘un Delfoi kahinesi Sybill’e (Pytha) danışarak savaşı başlatmış olmasıydı.
Rivayete göre Kroisos Sybillia’ya bir kaç kez danışmış. Sorulan sorular hep Med’lerle ilgili. Pytha kehanetlerinin ilkinde Med tahtına bir katırın oturacağını ve savaş başlatacağını söylemiş. Bu kehaneti kimse anlamamış. Fakat Med kralı Astyages tahttan indirilip yıkılıp onun yerine Pers kökenli torunu Crous geçince her şey değişmiş. İkinci kez kralın sorusu üzerine Pytha yine o meşhur sayıklama ûslubu ile bir şeyler mırıldanmış Delfoi tercüman rahipleri de sonuç olarak kehanetin bu savaş sonrasında bir krallığın yıkılacağını söylemeleriyle Kroisos’un savaş kararı almasına neden olmuş. Ama kaderin cilvesi yıkılan krallık Lidya krallığı oldu. Persler bu savaştan sonra tüm Anadolu kent devletlerini haraca bağladılar. Lidya krallık başkenti Sardes “ Pers satraplık” merkezi olmak üzere tüm Pisidia, Lykia ve Kilikya Pers Satrapları ve onların sempatizanları tarafından yönetiliyordu. Pers orduları sadece Anadolu’da kalmayıp Ege’nin karşı yakasına geçerek Atina ve Isparta kentlerini de ele geçirmek istiyorlardı. Atina bu Pers istilasını önlemek için Delos deniz Birliği’ni kurdu. Birliğe Anadolu kent devletlerinden de katılımlar oldu. İşte bu birlik yıllar boyunca Pers hakimiyetini kırmaya uğraştı. Atina şehir devleti birliğe liderlik etti. Savaş hazırlıkları için özel vergiler toplandı. Bu paralar(Dekadrahme) Atina kontrolünde olduğu için inisiyatif de Atina’da idi.
Antalya Alanya karayolundan dağlara doğru giden asfalt yola saptıktan sonra savaşı düşünmeye ve detayları hayal etmeye çabalıyorum. Nehir kıvrıla kıvrıla dağlara doğru uzanıp gidiyor. İki bin beş yüz yıl öncesinin siyasi güç dengesi bugünden farklı mıydı? Miletos, Priene, Aspendos, Perge, Selge gibi küçük kent devletleri Lydia krallığına haraç vermek zorundalar. Bölgeye hakim olan güç onda. Para ve asker. Ama en önemlisi de para. Sardes nehri dağdan gelen altın tozlarıyla dolu. Kroisos savaşı kazanmak için paralı askerler kiralıyordu. Para demek asker demekti. Büyük bir hata edip paralı askerleri terhis edince Harpagos fırsatı kaçırmadı. Savaşı kaybedince kent devletleri bu kez vergileri Pers kralı Crous’a ödemeye başlarlar. Onlar için değişen bir şey yoktur.
Küçük kent devletlerinin kaderi haraç vermek ve boyun eğmektir. Perslere vergi vermeye devam ederken bir isyanın içinde yer almanın faturası da ağır olabilir. Nitekim MÖ. 499 yıllarında başlayan ve giderek büyüyen “İyon ayaklanmaları” kent devletlerinin güç kaybetmesine ve Pers’lerin katı tutum almasına neden olmuştur. En ağır faturayı da o dönemde medeniyetin merkezi olarak bilinen Miletos ödemiştir.
Miletos yakılıp yıkılmış, halkı köle edilmiştir. Bu şartlar altında Persler, İyon ayaklanmalarından Atina’yı sorumlu tutmuş ve var gücüyle Atina üzerine yürümüşlerdir: Bu dönemi Heredotos tüm detaylarıyla “istoria” eserinde anlatmaktadır. Anlattıklarının doğru olup olmadığı hala tartışılmaktadır. Bana göre Heredotos tüm olaylara Atina gözlüğünden bakmayı seçmiştir. Kimse objektif tarih tartışmasına girmesin. Yok öyle bir şey.
Atinalı komutan Cimon (Kimon) Pers donanmasıyla savaşma üzere İyon denizine gönderilir. Kimin adına Delos Birliği adına. Pers donanması da o sırada Eurymedon nehri üzerinde Aspendos yakınlarında üs kurmuştur.O zamanlar gemiler sığ sularda yüzmesi için tek güverteli inşa ediliyordu. İki yüz kadar gemiyle önce Phaselis’e gelen Cimon İyon kent devletlerinin desteğini istedi. Böylesine büyük bir askeri güçle limana giren Atina’nın caydırıcı güce sahip olduğu söylenebilir. Örneğin Selge gemi veremeyeceğine göre ne verecek? Asker. Böylelikle Pisidia kent devletlerinin piyade askeri takviyesiyle büyük bir kara ordusu da toparlanmış olur.
Bugünkü adıyla Beşkonak’a yaklaşırken bölgede yaygın olarak yapılan “rafting” etkinliklerinin çevreyi ne kadar değiştirdiğini düşündüm. Türkiye’nin en önemli rafting alanlarından biri olan Köprüçay üzerine HES kurulma teklifini getirenlerin ve HES’e karşı çıkanların mücadelesi sonucunda zamanın muktedirleri HES kararı (1) alarak bir çevre katliamına daha imza attılar. Duyduğum kadarıyla ikinci HES için çalışmalar başlanmış. Beşkonak nehrin en ilginç yerlerinden. Büyük bir olasılıkla Pers donanması burada tutuluyordu. Tersaneler, ikmal iskeleleri için en uygun alanlardan biri. Sırtını Köprülü kanyona veren bir gücün denizden gelecek olan tehlikeden korunabileceği aşikar. Büyük bir olasılıkla nehir kenarındaki orman yapısı daha sıktı. Nehir yatağının da daha geniş olduğu ve su miktarının da daha çok olduğu düşünülürse bugünkü görünümden çok farklı olduğu muhakkak. Pers ordularının yerel halktan ne kadar destek gördüklerini bilmesem de tahmin edebilirim. İşgalci güç her zaman zarar görür.
Yerel halk unutmaz. Fırsatını bulunca intikamını alır. O dönemde insan sayısı fazla değildi ama yine de bu bereketli topraklarda yaşayanlar yiyecek ve giyecek sıkıntısı çekmekten uzak olmalıydı. Nehir kenarında belki de heyelan sonucu yarlar oluşmuş. Nehrin dirsek yaptığı yerler. O yüksekten bakınca karşıda dağları ve kıvrılıp giden Eurymedon’u görüyorum. Şimdi gün batarken sanki iki bin beş yüz önce akan kanların suya karışıp kızıllaştırdığını görür gibiyim.
Bu savaşın anısına nehrin kıyısında bir yerde bir anı heykeli dikmek acaba ne zaman mümkün olacak?
(1)http://haber.sol.org.tr/kent-gundemleri/tanrisini-yitiren-nehirler-haberi-58285
(2) http://www.sirtcantam.com.tr/pisidia-ve-anamas-bolgesi/