İnsanın doğayla kurduğu ilişki zaman içerisinde evrilip esas özünden koparılarak dekadans sınırlarına kadar ilerliyor.
Doğayı köleler marifetiyle sömüren ilkçağ imparatorlukları aradıkları refah toplumunu yaratamadılar. Yapma ve sahte bir dünyanın kapılarını zihinlerde açmak için ayinler yaptılar.
Ayinlerde yakılarak yok edilen doğaya kimse aldırmadı. Devasa ağaçların teker teker yok edilerek savaş makinaları yapıldığı dönemlerde romantizmden söz eden artık yoktu. Büyük ve tek tanrı adına ülkeler fethediliyor güçsüz olanın kurban edildiği dekadans dönemlerine geçiş yapılıyordu. Ormanların katli uzun gemilerin yapılması daha fazla iktidar içindi. İktidar hırsı acılar getirecekti.
Doğaya tapınmayı yasaklayan ve teşvik eden dinlerin insanlara vaad ettiği cennetlerin tasviri konusunda da büyük kargaşa içine girildi. Nasıl bir cennet olacağı hep tartışılacaktı. İnsanlar doğruyu arayacak nasıl bir cennet tahayyül ederse onu düşünmek isteyecekti. Onlara nasıl düşünmeleri gerekeceğini anlatacak masalcılar gerekiyordu.
Geriye ne kaldı?
Giderek büyüyen sahte narlar ve sahte balıklar dekadansın en belirgin örnekleri olarak menüde yerlerini aldılar. Dekadans döneminin sanatçısı sahte gerçekler kurguladı. Sahte söylenceler icat etti. Onun icat ettiği söylencelerin doğru olduğunu iddaa eden şehir zorbaları ortaya çıktı. Zorbalar zahte nezaketlerini sundular. Güç elde ettikten sonra da şehirlerde yaşayan işçileri biber gazıyla cezalandırdılar.