web analytics

Kamusal alanda olan biteni piramidin en üstünden bakarak yansıtma göreviyle tutuşan dekadans medyası bir dizi tuhaflığı ardı ardına sıralayıp duruyor. Verdikleri haberleri birden ona kadar sıralasak hiçbir medya kuruluşunun diğerinden farkı olmadığını görürüz. Toplumun siyasi piramidinin tepesinden başlayarak kimin ne dediğini detaylarını ballandırarak yazıp duruyorlar. Kimler ödüllendiriliyor, kimler cezalanıyor, kimler uzaklaştırılıyor kırk iki tekmili birden detayıyla yayında.

 

barok paintings ile ilgili görsel sonucu

                                                                           Rembrandt (Bir Anatomi Dersi)  

 

Dekadansın en  abartılı biçimlerini yaşadığımız bugünlerde klasik haber medyası kalıplarının artık hiç  geçerli olmadığını da görüyorum. Kuralsızlığın en uç noktalara kadar dolup taştığı bir toplumsal düzeni, her gün kuralları fırıldak gibi adamına göre değiştirenlerin amacının ne olduğu da çok belli değil. Tuhaflıkların en derin anlamlarında paradoksların  oluşturduğu, anlama sınırlarının  dışında, herkesi toptan  çıldırtıcı uygulamalar. Dekadansın böylesi bu topraklarda binlerce yıldır  belki de hiç görülmedi.

Bu topraklarda yaşayanların  yıllar içinde kültürel  erozyonuyla alakalı bir sonuç aslında. Klasik doğu-batı analizleriyle başa çıkılmayacak kadar kökü derinlerde olan bir tuhaflıklar yumağı. On yedinci yüzyıl sanat terminolojisiyle söylersek bu tarz  Barok tarzı.

 

Sir Peter Paul Rubens - Portrait of the Artist - Google Art Project.jpg

Sir Peter Paul Rubens

 

 

Kaç kişi biliyor barok tarzı? Müzikle , resimle ve mimariyle uğraşanlar ve ilgilenenler barok tarzı tanırlar. Her şeyin abartılarak kural dışına çıkıldığı tarz. On yedinci yüzyıl Avrupa’nın (Avrupa Kültürünün) Barok döneminin başladığı yüzyıldır. Barok düşüncenin nasıl oluştuğuna da değinmek gerekir. Sanat ve düşünce yaşamı belirli eğilimlerin, düşünce yapılarının etkisinde farklı biçimler alıyordu. Klasisizm akımı da on yedinci yüzyılın baskın düşünce akımlarından biri olarak kabul ediliyordu. İtalya, İspanya, Fransa ve Almanya sanat akımlarının hızla yayıldığı coğrafyalar olarak barok düşüncenin ilk defa ortaya çıktığı ve hızla yayıldığı yerler oldu.

Portekizce şekli bozuk inci anlamına gelen “barocco” kelimesinden türetilen “barok” kelimesi giderek her tür düzensizlik içeren şey anlamında kullanılmaya başlar.[1]Özellikle mimari alanda tuhaflık kavramıyla eş anlamda kullanılmaya başlar. Tuhaf kelimesinin tam olarak anlamını bulmak ta zor. Tuhaf Arapçadan gelen bir kelime. Emsalsiz hediye anlamında kullanılıyor.

On yedinci yüzyıl Osmanlı aydını barok ne demek biliyor muydu? Bach, Telemann,  ya da Vivaldi dinliyor muydu?  Caravaggio, Velazquez, Rubens, Lorrain ve Rembrant gibi ressamların eserlerini biliyor muydu?

Mimaride Versailles Sarayı, Palais du Luxemburg, Belvedere Sarayı, San Carlo alle, Quattro Fontane, St. Paul Kilisesi gibi eserleri tanıyor muydu?

Bunu bilmiyoruz. Elimizde bu konu ile ilgili bir belge yok.

O vakit ne biliyorlardı, ne de bilmiyorlardı diyemiyoruz.

Bildiğimiz şey o yüzyılın Osmanlı’da lahiaların ve risalelerin yazıldığı yüz yıl olduğudur. Şehzade Korkut’un lahialarından  tutun da Tatarcık Abdullah Efendi’nin, Koca Yusuf Paşa’nın, Abdullah Birri Efendi’nin ve Sadullah Enverî’nin lahiaları padişaha  yazılmış reform tavsiyeleriyle doluydu. Demek ki Osmanlı o dönemde barok değil islahat  dönemine girmişti.

File:Rembrandt van Rijn - Self-Portrait - Google Art Project.jpg

Rembrandt

Devlet adamları olarak tanımlanan Osmanlı Aydını içinde bulunduğu saray bürokrasisinde  reform yapılmasını istiyordu. Kuralların değiştirilip başka kurallar konmasını isteyen Koçi Bey’in laihası şöyle başlıyordu:

“Hamd ve senâyı önsözün tacına süs ve çok iyi, şerefli peygamberlere salât ve selâmı, güzellikle sona ermesi duâsıyla kitaba başlık yaptıktan sonra devletin sığınağı olan padişahın yüce eşiğine ve adaletli Şehinşah’ın yüce katına âciz kulunun arzuhali budur ki:”

Laihaların ve risalelerin barok düşünceyle yazılmış olduğunu söyleyemeyiz. Zaten Osmanlı bürokrasisinde batıdaki sanat akımlarını takip edecek merak ta yoktu. Öte yandan mimari alanda batıdaki gelişmeleri takip eden gayrimüslim mimarlar bir çok esere imza atmışlardır. En belirgin örnek Nuruosmaniye Camii olarak gösterilir. Barok tarzda inşa edilen camii Mustafa Ağa ve Simon Kalfa tarafından barok tarzda inşa edilmiş ve ilk barok eser olma özelliğini kazanmıştır. Daha sonra Ayazma camii, Zeynep Sultan camii, Fatih türbesi, Selimiye Kışlası da barok tarzın kullanıldığı mimari eserler olarak karşımıza çıkar.

Batıdaki barok düşüncenin gelişiminin en azından mimari eserlere bir şekilde yansıdığını görüyoruz. Osmanlı aydın yaşamı batıdaki aydın yaşamından çok farklı. Her şeyden önce batıdaki din baskısı azalırken  Osmanlıda din baskısı giderek artıyor. Koyu taassup Ortaçağ Avrupası’nı aratmayacak düzeyde. Batı laik ulusal devlet yapısına geçerken Osmanlı monarşisi  İslam şeriatının esiri olmuş durumda. Böylesine iki farklı toplum sisteminin siyasette, sanatta ve bilimde birbirini anlaması çok zor. Batının ulaştığı üstün teknolojik seviyeyi gören Osmanlı bürokrasisi reform istiyor ve layiha yazıp duruyor. Öte yandan halkın çoğunluğu yuvarlandığı kara cehaletin içinden İslam şeriatıyla çıkış arıyor. Osmanlının ruhban sınıfı reform istemiyor. Tersine istibdat istiyor.

(Devam Edecek)

[1] Russ, Jacqueline, Avrupa Düşüncesinin Serüveni, Çeviri: Özcan Doğan, Doğu Batı Yayınları, 2011, s.161.

Barok Esintiler I

Post navigation