Dün gece bu kelimeyle uyandım. Atrocity. Son derece net bir sesin telaffuz ettiği anlamını birden çıkaramadığım İngilizce kelime kulaklarımda birkaç kez çınladı. Derinden gelen bir ses sürekli tekrarlayıp duruyordu. Uyku sersemliği tabir edilen ruh halinde kelimenin Türkçesini cep telefonumda araştırdım.
“Katliam”, “zulüm”, vb. gibi şiddet içeren insanlık dışı eylemlere verilen hukuki bir kavramla karşılaştım. Sebebi de belli. Kaç gündür bombalarla parçalanan çocukları, kadın ve erkekleri sansürlemeden yayınlayan medyanın bilinç altıma sızan tortusu bu uykumu bölen karabasan.
Hükümetin sıkı kontrolündeki Türk medyası yayınlarında sigara ve alkollü içki kısımlarını “kumluyor”, yani sansür uyguluyor ama kolu bacağı kopmuş, ağır yaralı çocukları ve kadınları erkekleri olduğu gibi yayınlayabiliyor. Dizi filmlerde her bölümde bin bir çeşit silahla insanların öldürülmesi kumlanmıyor ama göğsü görünen kadının memeleri kumlanıyor. Kellesi uçurulanlara izin var.
Bu ölümler bu kıyım neden ?
Binlerce yıldır bir türlü çözüme kavuşamayan Filistin toprakları konulu çelişki. Kudüs kimin toprağı? Filistin neresi? Paylaşılamayan bölgeyi Kenan olarak tanımlayan antik çağ tarihçilerine göre bölgede göçebe Kenan kabileleri yaşamaktaydı. Tarihçilerin siyasi anlamda hangi taraftan olduğuna göre değişen olaylar ve savaşların üç bin yıllık özetini okumak isteyenlere kolaylıklar dilerim. Kafa karıştırıcı isimler, tarihler, olaylar kimin nereden nereye savrulduğunu açıklamaktan çok uzak. Burada yapılacak en doğru analiz günümüzden başlayarak geçmişe doğru adım adım belgeleri inceleyerek ilerlemekle olabilir. Yoksa Süleyman Mabedi yapımı ve yıkılışları hikayelerinden yola çıkılırsa Peygamberler tarihi kitabından alıntılar yapmaktan ileriye gidilmeyeceği kesindir.
Yedi ekim tarihinde Hamas’ın başlattığı kıyım konusunda taraflar ve medya mutabık değil. İsrail sivillerin hedef alındığını ve 1200 sivilin katledildiğini ve 300 kadar sivilin rehin alındığını söylüyor. Öte yandan Hamas bu kıyımın sivillere yönelik değil askeri bir operasyon olduğunu ileri sürüyor. Hamas İsrail savaşının da geçmişte olduğu gibi ve her halk grubu arasında ortaya çıkan toprak ve siyasi egemenlik savaşı olduğunu unutmamak gerekir. Kimi zaman neyin doğru neyin yanlış olduğu belli olmayabilir ama günümüzde birinci savaştan sonra ortaya çıkan ve her on yılda tekrar eden insan kayıplarının açıklamasını yapmak her iki taraf için de zordur.
İkili devlet modeline karşı çıkan bugünkü Siyonist İsrail iktidarının Gazze’ye yıllardır uyguladığı ambargonun bir gün gelip savaşa dönüşeceği zaten biliniyordu. Kutsal Sion mabedinin yeniden kurulacağı Kudüs hayaliyle iktidar olan Netanyahu’nun tüm Gazze’yi de işgal etme niyetinde olduğu aşikardır. Netanyahu’nun aşırı Siyonist politikası karşısında topraklarını savunmak zorunda kalan Filistinlilerin adım adım savaşa zorlandıkları görülmektedir. Filistin’in katı İslamcı unsurlarının oluşturduğu Hamas ile İsrail ordusu savaşırken binlerce masum insanın katledilmesi kabul edilir bir şey değildir. Dünya insan hakları ve barışını savunan güçlerin ne yapıp edip bu katliamları durdurması çok önemlidir. Görüldüğü kadarıyla ABD ve Britanya’nın desteğini arkasına alan İsrail Gazze’ye bomba yağdırmaktadır.
Filistin kelimesinin kökeni Yunanca’dır, Yunanca “Philistia” sözcüğünden gelmektedir ve anlam olarak ‘Filistinlilerin Yurdu’ manasını taşımaktadır (Yasemin Bayraktar). Roma imparatorluk döneminde Palestine olarak adlandırılan bölge 1517 yılında Osmanlı idaresine girmiş birinci savaş sonunda 1917 yılında Gazze savaşı yenilgisiyle İngiliz güçlerine teslim edilmiştir. Vilayet bugünkü Suriye, Ürdün, Filistin ve Lübnan topraklarını da içine alan bir bölgeydi. Birinci dünya savaşı sonuna kadar Osmanlı idaresinde kalan bölgede 400 yılda neler olup bittiğine de bakmak gerekir.
Osmanlı idaresindeki Filistin halkının ne kadar baskı gördüğü, halk ayaklanmaları konusunda benim bir bilgim yok. Ama uzun bir süre bölgede özellikle de Kudüs’te barışın hüküm sürdüğü de açıktır.
Birinci savaş süresince Alman generallerinin emrinde savaşan Osmanlı ordusu çok ağır yenilgiler aldığı gibi Balkanlarda ve Ortadoğu’daki topraklarının tümünü kaybetmiştir.
Osmanlı öncesinde bölgeye hakim olan Memlükler bölgede yeni bir idari sistem uyguladılar ve Filistin’i altı bölgeye ayırdılar. Bunlar: Gazze, Lûd, Kakun, Kudüs, Halil ve Nablus idi. Filistin’de Memlükler dönemi, Müslümanların en yoğun olduğu dönem idi. Bu dönemde Yahudilere ve Hıristiyanlara da bölgede yaşama hakkı tanındığı söyleniyor ama elde bunun hangi hukuki statüde yaşadıklarını belirten belge yok.
Bugünkü Filistin nüfus yapısı ne kadar farklı bilmiyoruz. Arap İsrail savaşları bölgedeki dengeleri de nüfus yapısını da değiştirmiş olmalı. Koalisyonlarla yönetilen İsrail aslında anti laik bir din devleti. Koyu dindar grupların yanı sıra ılımlı liberal dindarlar da önemli bir kitle oluşturuyor. Öte yandan bu yıl üçüncü başbakanlık dönemini sürdüren Netanyahu katı “Siyonist” politikalara el vermesiyle bu savaşın baş sorumlusu olarak görülüyor. Siyonist politikalardan ne anlaşıldığını da açıklamak gerekli esasında. Özetle söylemek gerekiyorsa sürgündeki Yahudi halkının yani Sion halkının Kudüs başkent olmak üzere bir Yahudi devleti kurmasını amaçlayan bir ideoloji diyebiliriz. Siyonizm ve anti semitizm gibi kavramlar açıklanmaya muhtaçtır.
Siyonizm – Vikipedi (wikipedia.org)
İsrail-Filistin sorunu: Anti-semitizm ve anti-siyonizm arasındaki fark ne? – BBC News Türkçe
Yahudi inanışına göre Süleyman mabedinin kuruluşu, yıkılışı yeniden inşası yeniden yıkılışı kutsal kitapları Tevrat’ta anlatılır. İlk mabet Babil kralları tarafından yıkılmış, yeniden yapılmış sonra M.S. 70 yılında Süleyman Mabedi’nin yıkılmasının ardından III. Mabet’in mesihî kurtuluş döneminde Tanrı tarafından gönderilecek bir Mesih öncülüğünde mucizevi bir biçimde yeniden inşa edileceği inancı kabul edilmiştir.
Neredeyse 20. Gününe giren İsrail Hamas savaşının inanç sistemleriyle ne gibi bir ilişkisi olduğunu anlamaya çalışıyorum. Hamas’ın başlattığı saldırının amacını da anlamak çok zor. Hamas’ın bu saldırı sonrasında İsrail’in tüm gücüyle Gazze’ye saldıracağını hesap etmemeleri mümkün değil. O vakit ne gibi bir strateji izleyerek bu saldırıyı başlattıkları da izaha muhtaç. Hamas’ın bir konser salonuna attığı füzelerin meydana getirdiği kıyım sadece askeri hedef açıklamasıyla izah edilemez. Hamas liderlerinin füze saldırısının savaş çıkaracağını hesap edemeyen bir kafa yapısı mı var acaba?
Haber kanallarına bakalım:
Israel Gaza war: History of the conflict explained – BBC News
What are the roots of the Israel-Palestine conflict? | Israel-Hamas war | The Guardian
Israel-Hamas war: List of key events, day 19 | Israel-Palestine conflict News | Al Jazeera
Tüm dünya medya kanallarında bana göre yan tutan haberler yer alıyor. Batı medyası İsrail yanlısı haberlerle dolu. Saldırıyı Hamas başlattığına göre İsrail’in kendini savunması doğaldır ana fikriyle sivil ve askeri kıyımlara sebep olan bombalara kılıf arayan bir medya. Öte yandan Gazze’ye atılan bombalarla meydana gelen kıyımı protesto eden İslam medyası. Oysa her iki taraf da kıyım yapıyor. Hangi gerekçeyle olursa olsun kıyım kıyımdır. İslam medyası Hamas’ın ideolojik yapısını değil de mağduriyetini öne çıkarmayı tercih ediyor.
İsrail-Filistin sorunu: Hamas (İslami Direniş Hareketi) hakkında neler biliniyor? – BBC News Türkçe
About Hamas About Hamas and the Gaza Strip (Updated: October, 2023) | IDF (www.idf.il)
Türkiye’de 2002 yılından bu yana iktidar olan AKP ‘nin Hamas ile olan ilişkileri yıllar içinde gelişti. Bana kalırsa inişli çıkışlı ve uluslararası konjonktüre bağlı olarak kah İsrail kah Hamas ağırlıklı demeçler vererek sorunda bir taraf olmaya çalışan bir politika izledi. Örnek olarak Türk medyasında şimşekler çaktıran “one mi-nüt” ve “Mavi Marmara” ,vb. gibi İsrail karşıtı hamleler genellikle iç kamuoyuna yönelik idi. Birkaç farklı bakış açısıyla bu ilişkiler medyalara aşağıdaki gibi yansıtıldı.
AK Parti döneminde Türkiye-İsrail ilişkileri (voaturkce.com)
Türkiye’nin Ak Parti dönemi Filistin ve Hamas politikası (sakarya.edu.tr)
Gazze Türk medyasında 82. Vilayet gibi yansıtılıyor. Oysa o topraklarda Türkiye’nin hiçbir hukuki yaptırımı olması mümkün değil. Bugünkü iktidar Filistin ile dayanışma mitingi düzenleyerek siyasi bir çıkar devşirmeyi amaçlıyor. Oysa cumhuriyetin ilanının 100. Yılının kutlanması gerekirken Filistin Müslüman haklarıyla dayanışma adı altında farklı siyasi çıkarlar amaçlanıyor. Son derece manidar ve cumhuriyet değerlerini değil de dini değerleri öne çıkarmayı tercih eden bir iktidardan farklı bir hareket de beklenemez doğrusu. Bu hamlenin iç politikada nasıl bir değişime neden olacağını göreceğiz.
İktidarın show amaçlı bu mitinginin onu uluslararası camiada nereye taşıyacağını da göreceğiz. Yanar döner demeçler vererek Hamas’a sahip çıkan iktidarın “tarafsız ” tavrını Hamas’ı destekleme yönüne çevirmesinin ilerde meydana gelecek olan ateş kes görüşmelerinde arabulucu taraf olmayı istemesine yormak gerekir. Oysa arabulucu aday ülkeleri sıralamasında Türkiye yer almıyor. Mısır Gazze’ye sınırı olan bir ülke olarak masaya oturacak en güçlü adaydır bence. AKP iktidarının söylemlerinin tutarlı bir yanı yoktur. 1917 yılında İngilizler’e terk edilen Filistin topraklarının Türkiye Cumhuriyeti nezdinde hiçbir tarihi veya hukuki yaptırımı söz konusu değildir. Osmanlı’nın eski yüzyıllarda hüküm sürdüğü her toprağı sahiplenmek isteyen bir zihniyet var. Bu köhnemiş söylemin ardında duran ulusalcı dindar siyasi grupların hayal aleminde yaşadıkları çok açıktır.
ABD’den İran ve Hamas’a yeni yaptırım kararı (msn.com)
Ortadoğu topraklarına acaba barış gelecek mi? Yukarıda bağlantısını paylaştığım The Guardian makalesi barış konusuna değiniyor. BM uzmanlarının “kıyım/atrocity” kavramına ilişkin açıklamalarıyla yaklaşıyor konuya.
.” “atrocity crimes are processes, not singular events. They are foreshadowed by the presence of risk factors and early warning signs … [giving] many opportunities to prevent crises from escalating. After they reach a certain stage, however, the options for action are both more limited and more costly “
Günümüzde savaşları, cinayetleri, silah ticaretini meşru gösterme gayreti içinde olanlar vardır. Eğer dünyadaki yaşamı yüzlerce kez yok edecek kadar silah üretilmiş ise barışa giden tüm yollar kapalı demektir. Silah tüccarının uyuşturucu tüccarından ne farkı var?
Israeli Atrocities in Palestine, The Real Terrorism in Palestine (peterloud.co.uk)
Sonuç itibariyle bana göre Rusya Ukrayna savaşı penceresinden bakıldığında bölgedeki güç dengesi test edilmek istenmektedir. Rusya-İran-Suriye cephesi ABD-Britanya-İsrail cephesine karşı tüm dünyanın gözleri önünde gövde gösterisi yapmaktadır. Taraflar yeterince cephane kullanıp silah tüccarlarını memnun edince barış görüşmeleri başlayacaktır. Kaç insanın öldüğünün hiçbir önemi yoktur. Bu kaos ortamından beslenen medya ve siyasi partilerin kazandığı ama fakir insanların yaşamını yitirdikleri kirli bir oyun bu.