web analytics

Bu kez Abant Gölü Milli Parkı içerisindeki tesislerden birinde konaklayacağız. Geçen yıl Sünnet Gölü kıyısındaki bir tesiste konaklamıştık. Kabus gibi bir tesis idi. Doğa içinde bungalov tipi konaklama yapılıyordu  ama gece hem kaldığımız odanın pisliğinden huylandığımız için, hem de soğuktan titreyerek uyuyamamıştık. Türkiye’de konaklama riskler içeriyor. İster turla gidin ister tavsiye ile, sonuç değişmiyor. Hele şimdi pandemi döneminde çok daha seçici olmak gerekiyor.

Abant Gölü nedense hep kış manzaralarıyla hafızamda yer alıyor. Geçen yıl sonbaharda birkaç saatlik bir tur yaptığımızda fotoğraf çekmeye fırsatım olmamıştı. Zaten yeterli renk tonu da gözüme çarpmamıştı.

Bu yıl iki gece kalacağımız tesisten gölü çevreleyen yamaçlara tırmanma zamanım da olacak. Ankara bürokrasisinin ve yabancı misyon temsilcilerinin gözde hafta sonu mekanı olan  Abant Gölü Milli Parkı da her yıl, dört mevsim Yedigöller Milli Parkı gibi yoğun ziyaretçi akınına maruz kalıyor.

Bu yoğun ziyaretçi akınını karşılamak ve ekonomik avantaja dönüştürmek isteyen özel sektöre ait tesisler  yerel idarelerin de yardımıyla bir dizi “gelişme planı” önerisiyle Abant Gölü’nün peyzaj çalışmalarını başlatıyorlar. Gazi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Tunçer yazdığı makalede bu sorumsuzca yapılan değişikliklere değiniyor.

Anadolu’nun bir çok yerinde “doğa harikası” olarak bilinen ekosistemler rant uğruna tahrip edilmiştir. Gerek maden arama, gerek yapılaşma gerekse de turizm tesisi  yapmak amacıyla bilim adamların raporlarında  asla dokunulmaması gereken alanlarda  doğa katliamları yapılmıştır. Abant Gölü sadece küçük ama çok büyük bir örnek.

“Bolu Valiliği’nin 2009 – 2010 yıllarında “Abant Uzun Devreli Gelişme Planı” kapsamında yürüttüğü  söylenen, ancak bu plana aykırı yapılan çalışmalar neticesinde; Abant Gölü’nün kıyısına hafriyat dökülerek dolgu yapılmış ve kıyı ekolojisi büyük ölçüde tahrip olmuştur. “

Denizden yüksekliği 1329 metre olan Abant Gölü, 127 hektar büyüklüğünde. İçinde bulunduğu Tabiat Parkı ise 1196.5 hektar; Bu alanın 646.5 hektarlık kısmı ormanlık, 550 hektarı ormansız alan. Abant’ta 1222 bitki türü var. Bunların en az 70’i endemik tür. Bu bitkilerin en az 30-40 türü ilaç yapımı ve kozmetik sanayinde kullanılıyor. Burada, Abant fındık faresi, su samuru gibi canlılar da yaşıyor. Harita üzerinde bugün gördüğümüz bu ekosistemden geriye kalanlar.  

Geçtiğimiz yıllarda meydana gelen Abant doğa katliamı bir şekilde örtbas edildi. Havuz ve penguen medyası özel talimatla konunun üstüne gitmedi.  Bolu İl Özel İdaresince “Abant Master Planı” kapsamında Abant Tabiat Parkı’nda ve gölün çevresinde yürütülen denetimsiz ve plan dışı çalışmalarla, yolun genişletilip yükseltilmesi ve kolektör hattı döşenmesi çalışmaları sırasında göl tabanının  yükselmesi sonucu  göl taştı. Taşan su set çekilerek gölün güneyinde bulunan Çepni Yaylası’nda toplanmaya başladı. Su seviyesinin yükselmesi yaylada bulunan endemik karma ormanın  sular altında kalmasına sebep oldu.[1] Yolları da su basınca yönetim hafriyatla göl kenarlarını doldurma yoluna gitti. Bilimsel kriterlerden tümüyle uzak olarak alınan bu karar sonucu ikinci doğa tahribatına bir kapı açılmış oldu. Çünkü bir su ekosisteminde en önemli yaşam alanı “niş” adı verilen, akarsu ve göl kıyı alanlarındaki girinti ve çıkıntılı alanlardır. Özellikle gözle göremediğimiz küçük canlıların en önemli yuva ve yumurta bırakma alanları bu kıyılardır. Buraları nereden geldiği belli olmayan taş toprakla doldurursanız tüm bu hayati öneme sahip canlıları idam etmiş olursunuz. Nitekim öyle de oldu. Çok önemli türler yok edildi. O göle mangalda pişirdiği sucukları tıkınmaya gelen vasat kitlenin bütün bunlar umurunda bile değil. Araçlarını göl kıyısına park edip göle bakıyorlar ama hiçbir şey görmüyorlar kendilerinden başka.

Yok olan endemik türler için bir liste yapılmış:

  • Kar Çiçeği (Erantis Hyemalis)
  • Maymun Orkidesi (Orchis Simia)
  • Abant Çiğdemi (crocus abantensis) Endemik
  • Su samuru (lutra lutra)

Prof. Dr. Mehmet Tunçer raporunun sonuna şu notu ekliyor. Alıntı yapıyorum:

“Abant Gölü Tabiat Parkı’nda yapılan uygulamaların ulusal ve uluslararası hukuka aykırı olarak yapıldığı ve doğal çevre tahribatına neden olduğu açıktır. Yapılan eylemler başta Orman, Çevre ve Milli Parklar Kanunu olmak üzere temel çevre yasalarına ve uluslararası sözleşmelere aykırı olup suç teşkil etmektedir.”

Bu kaçıncı gelişim Abant’a hatırlamıyorum. Her seferinde değişiyor gölün peyzajı. Şimdi bu Trabzon Uzungölvari göl çevresini otomobil ve yaya yollarıyla çevirerek marifet yaptığını zanneden bir zihniyetle karşı karşıyayız. Gölün “niş” ini darmadağın edip doğal yapısını bozan bilgi fakiri idareciler ülkeyi çöle çevirdiler zaten. Abant da o kulvara doğru dönüş yapmış

Göl kıyısında eski yeni bir çok turistik tesis var. Bizim kalacağımız tesis en büyüklerinden biri. Sanırım altmışlı yılların ortalarında ilk yapılan tesislerden. Daha sonra birkaç kez restore ediliyor. Bu muhteşem doğanın ortasında betondan bir çirkinlik abidesi denebilir. Beton aşkının daha yeni başladığı yıllar. Amerikan Modernist mimarlarına özenen, doğadan nefret eden mimarların eserleri. Oysa İtalya’daki Como Gölü, ABD’deki Thao Gölü kıyısındaki yapıları örnek alabilirlerdi.

Otel son odasına kadar doluymuş. Lobide yedekte bekleyen kişiler gördük. Bir oda boşalsa diye bekliyorlar. Genellikle otuz -kırk yaş grubu.  Maşukiye’deki soğuk butik otelin fiyatı ile bu otelin fiyatı aynı. Göl manzaralı oda. Yarım pansiyon. Kahvaltı ve akşam yemeği dahil aynı fiyat. Sıcak bir duş alıp biraz dinlendikten sonra aşağıya yemek salonuna iniyoruz. Sosyal mesafeli masa oturma düzeni. Açık büfe yemeklerden arzu ettiğinizi  ahçıya söylüyorsunuz. O da  bir camekan arkasında yemeğinizi hazırlayıp  size veriyor. Yemek tabağınızı  alıp masanıza gidiyorsunuz. Her servisi kendiniz yapıyorsunuz. Başlangıç, ana yemek, tatlı, içecek. Garson sizsiniz. Alışık olmadığımız bir sistem ama en azından pandemi kurallarına uygun. Pandemi sürecinin getirdiği bir başka çözüm de bu her halde. Otel müşterileri genellikle çocuklu aileler. Yabancılar da var. Arapları giyimlerinden tanıyorum, uzak doğuluları da çekik gözlerinden. Batı doğu karması burada çok belirgin.

Sabah gün doğarken kalkıp gölün sisli fotoğraflarını çekiyorum. Otelden çıkıp seyir iskelesine kadar elli bilemedin yüz metre. Su seven bitkiler her yeri sarmış durumda. Su kamışları ve sarmaşık yosun tipi bitkiler çok belirgin. İki ördek kamışlar arasında kahvaltı arayışındalar. Gölün güney tarafında geniş yapraklı ağaçlar olduğunu sonbahar renklerinden anlıyorum. Büyük bir olasılıkla kayın ve gürgen ağaçları olmalı. Yamaçlar iyice renk değiştirmiş. Sabah güneşi sonbahar renklerini parlatıyor.

 Çekim yaparken koşa koşa biri geliyor. Bir uzak doğulu. Hemen kamera çantasını çıkarıyor. Nazikçe izin istiyor. Elinde son model bir Canon full frame kamera var. Kamera çantası lens dolu. Sohbet ediyoruz çekim yaparken. Japon büyük elçiliği mensubuymuş. Çekim yapabileceği yerleri soruyor. Yedigöller’i ve Gölcük’ü öneriyorum. Teşekkür edip gidiyor.

Daha sonra birkaç çift gelip selfi çekiyorlar. Selam vermiyorlar. Çekiniyorlar her halde diyeceğim ama emin olmak zor. Bu sosyalleşemeyen kapalı  insanları yeterince tanımıyorum. Ben de selam vermiyor çekime devam ediyorum. İki ördek sazların arasından çıkıp bana bakıyorlar. Belki de insanlar bu iskeleden ördeklere yiyecek atıyorlardır. Yoksa niye bu kadar yaklaşsınlar?

Elimdeki haritayı inceliyorum. Bir çok yayla var. Kuzeyde Eğreltilik, Kütüklü, Bolu, Sinekli, Eskioba, Örencik, Sarıyer, Güney ve Sarmısakkoyak ile güneyde Delice, Alpagut, Çepni, Çetmi, Samat, Bulanık, Dereköy, Mangırlar ve Feriz yaylaları işaretli.

Hepsini gidip görmek imkansız. Zaten yaylalar da yayla özelliğini kaybetmiş uzun zaman önce. Yaylalarda  hayvanların otlaklarına yazlık evler yapılmış. Turizm bu bölgenin kanına girmiş. Köylüler kolay paranın tadını alınca  hayvancılık geri plana düşmüş.

Yayla yollarını tanımak için kuzey batı yönündeki karma ormanlara doğru gidiyoruz. Araç yolu bariyerle kapatılmış. Mangalcıların orman içlerine sızmasını engellemek için yapmışlar. Tüm araçlara yasak. Zamanımız kısıtlı olduğu için yürüyerek ancak çok küçük bir alanı keşfedebiliriz. Yine de orman içi patikalarda yürümek çok güzel. Kayın ormanının içine dalıp çekim yapıyoruz. Zaman hızla akıyor. Bir süre sonra sonbahar renkleri monoton hale geliyor. O vakit yürüyerek yer değiştirmek gerekiyor. Anladığım kadarıyla bir çok yerde düz kesim yapılmış. Açık araziler oluşmuş. Birkaç yıl sonra buralarda turistik tesisler görebiliriz. Gölü kuşbakışı gören bu yamaçlar yazlık ev yapmak isteyen orta sınıf için mücevher değerinde. Artık sahiller doldu taştı. Yaz mevsiminde yaylalara gitmek isteyen bir kesim var.  Denizlerden uzakta doğayla baş başa kalmak isteyen, yaban hayatını tanımak isteyen bir kesim. Büyük şehirlerde çok para kazanan varlıklı bir kesim daha var. Onlar da batılı meslektaşlarından özendikleri orman içi  şalelerde yaşamak istiyorlar. Como’da Thao’da Ontario’da olduğu gibi.

Yamaçlarda göç çiğdemi tarlaları var. Bunlara acı çiğdem de deniyor. Hayvanlar yemiyor. Tadı acı da ondan. Güz mevsiminde çıkıyorlar. Var git çiçeği deniyor bazı yörelerde. Bu çiğdem yani “crocus” ailesinin  yüzlerce farklı türü var. Botanikciler iyi bilir. Hepsinin yaşadığı habitat ve mevsim farklıdır. Abant yaylalarında endemik olan bir türü de var.

Abant Çiğdemi (crocus abantensis) adı veriliyor. Türü yok olmaya başlayan bu çiğdemin neden yok olmaya başladığını yukarıda anlatmaya çalıştım. Göl kenarlarında yol yapımı için yapılan hafriyat bir çok canlının yok olmasına neden oldu. Bu doğa tahribatı devam ederse daha nice kayıplar olacağa benziyor. Ormanın kıyısında uygun ortamı bulan çiğdemler halı gibi yayılım göstermişler. Makro fotoğraf çekimlerine başlıyorum. Ne çok detay var. Aslında yaprakların renk tonları da farklı. Bu çiğdemlere konan arılar ortada yok. Böcek nüfusu da doğa tahribatından etkileniyor. Ormanın derinliklerine doğru giriyorum. Kuş sesi duyulmuyor. Sonbahar olduğu için mi acaba? Göç mü etti bütün kuşlar? Kuş sesi olmayan bir orman da insanı ürkütüyor. Yaz aylarında tekrar gelip farkı görmek lazım.

Yayla turunu kısa kesip tekrar göl kıyısına iniyoruz. Araçlar için yapılan yol tıklım tıklım. Hafta sonu olduğundan ötürü her halde. Göl kıyısına yürüyüş yolu yapılmış Sert rüzgara rağmen yürüyen bir kalabalık var. Çoluk çocuk grup haline yürüyen aileler maske takmıyor. Cep telefonlarıyla anı fotoğrafları çekiyorlar. Genç kızlar manken pozları verip selfi çekimleri yapıyorlar. Neşeleri yerinde. Pandemi onları pek etkilemişe benzemiyor. Gülüşüp duruyorlar. Çocuklar koşuşturuyor. İlerde mangal yapanlar için özel yerler var. Ocak biçiminde korunaklı ateş yakma yerleri. Bir orman yangını çıkmasını kimse istemez ama böylesine şiddetli rüzgarların estiği bir yerde ateş yakmak çok riskli. Yine de mangal yapanlar var. Mangallardan çıkan dumanların et, tavuk ve sucuk kokuları bize kadar geliyor. Hoşuma gittiğini söyleyemeyeceğim.

Abant gölü kıyısında bütün günü yürüyerek ve fotoğraf çekerek geçiriyoruz. Gün batımı ve gün doğumu göl çukurda kaldığı için belirgin değil. İznik gölündeki gün batımlarını düşünüyorum. Her göl farklı. Bu tür göller etrafları dağlarla çevrili olduğu için gün doğumu ve gün batımı fotoğrafları için uygun değil. Sonbaharın serin havası çökünce içimiz ürperiyor. Geceleri sıfıra yaklaşan sıcaklıklar kar yağışının yakın olduğunu gösteriyor. Gölü çevreleyen yamaçlar  kasım ayının ortalarında karla kaplı oluyor. Dikkat etmek lazım. Kamp yapmak için gelenlerin çok sağlam ekipmanlara ihtiyacı var. Dört mevsim çadır, en az eksi 20 derece kapasiteli uyku tulumu, kalın çadır altlıkları olmadan kamp yapanlar çok zorluk çekerler. Kuzey rüzgarlarını hiç söylemiyorum. Çadır kampı yapan kimseyi göremedik. Oysa Yedigöller kamp alanı doluydu. Abant ne de olsa daha farklı turist gruplarının geldiği bir yer.

Bolu bölgesinde bir çok yürüyüş parkuru var. Abant yürüyüş parkurları da her tür yürüyüşçüye göre ayrı zorluk derecelerinde planlanmış.[2]

Abant Gölü ve çevresi dört mevsim ziyaret edilebilecek bir bölge. Kış mevsimi belki de fotoğraf ve görsellik açısından en güzeli.  


[1] https://sendika.org/2010/04/abanttaki-doga-katliaminin-altindan-otel-planlari-cikti-42352/

[2] https://bolu.ktb.gov.tr/Eklenti/76149,yeni-kitapcik-yuruyus-yollari-2019pdf.pdf?0

Abant Gölü

Post navigation